Pages

21 Ekim 2010 Perşembe

inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar !

biri beyaz biri kara iki kedi..
birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak,
birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar.
gölgeler akşamüstünü söylüyor.
yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.
yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır. belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu,
uzun yolları da göze alabilen bir dostluk

ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,
değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ...

yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,
bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? karşımıza çerken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken
bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir,
her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir. hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün...

bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,
ya da olanlar olması gerekenler değildir.
yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...

kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir
kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;
hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız,
omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip
'nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir.
oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir o,
boş yere bu sokaklarda aranırsınız...

M. Mungan'a teşekkürler...

8 Ağustos 2010 Pazar

MARKAFONİ

Ben düzenli bir markafoni müşterisiyim ve bayılıyorum her sabah bilgisayarımı ilk açtığımda markafonide gezmeye.. Beni bilen bilir alışveriş yapmayı,herkesden biraz fazla severim :D Sanki sabah işe ya da okula gitmeden önce mağaza geziyormuşum hissi yaratıyor ve ben bu hissi çok seviyorum :DD
Bu yazıyı yazma sebebim ise markafoni dünyasında yeni şeyler keşfetmiş olmam! şimdiye kadar nasıl olmuş da blogun farkina varmamisim acaba! çok güzel bir blog hazırlamışlar. Moda ve alışveriş sevmeyenler; playlistler için bile girilmeye dinlenmeye değer buyurun: http://blog.markafoni.com/


Ve eğer bir bakayım neymiş bu markafoni diyorsanız bu linkten davetiyenizi alabilirsiniz ; http://www.markafoni.com/i/sehnaz_saatcioglu/

Sevgiler. Öptüm : ))

6 Mayıs 2010 Perşembe

DOSTLARI ARAMA

Bir sabah kendine koyu bir
kahve koyarsın, sigara
tablasını boşaltır, yeni bir
sigara paketi açar, bir tane
yakar, telefonu önüne çekip
defterini açarsın --a'dan
başlayarak sırayla--
dostlarını aramaya başlarsın.
özellikle dikkat edeceğin, o
anda orada (o numarada)
olma olasılıklarının yüksek
olmasıdır; büroları sabah
(öğleye kadar) ve öğleden
sonra; evleri de akşam
ilerledikçe ararsın --
yurtdışındaki dostların için
de saat farklarını hesaplarsın.
bu arada kahven bittikçe
yeniler, sigara tablası
doldukça boşaltır, sigara
paketi boşaldıkça da, yenisini
açarsın.
her seferinde, numarayı
çevirir, düşmesini bekler
(bazıları zor; ancak birkaç
çevirişte düşer), ilk zil sesi
bitince de telefonu kapatırsın.
"yok" dersin --
sonra, "o da yok" --
sonra "işte, o da" ---
hep, "yok" dersin.
dostlarınla dolu bir gün
geçirirsin.

( / de ki işte ) O. Aruoba

SatıYORUM veee Saaattıım!!!


03.05.2010 tarihinde bir açık arttırmaya katıldım. Çok ilginç bir deneyim oldu benim için. Kesinlikle sosyolojik, antropolojik, psikolojik her türlü disiplinler arası yaklaşım açısından incelenmesi gereken bir ortam.
Arkadaşıma kahvelerimizi içerken açmayı düşündüğümüz-gerçek bir proje- şarapevini konuşmak için gitmiştim ta ki Cem Uzan'ın TMSF tarafından el konulan son menkullerinin açık arttırmada satılacağını öğrenene kadar. Ve gittik bir kaç parça birşey de aldık. Fakat benim bahsetmek istediğim bu değil. Her çeşit kişiye rastlayabilirsiniz orada. İlk başta erkek egemen bir topluluk-ki sadece 2 bayan biz vardık- olarak göze çarpıyor. Eve para getiren erkek figürü, orada da rekabet ederek rakiplerinin önüne geçerek kazanma hırsı ile karşımıza çıkıyor. Aman Tanrım, neler neler... Bütün bir satış sırasında kaykılmış bir oturuş şekliyle eli sürekli havada beyler; bu demek oluyor ki siz istediğiniz kadar fiyatı arttırın, o ürün benim ! Ya öyle şeyler satıldı ki piyasa bedeli 1000 lira olsa bile 3000 liraya alanlar oldu. Çünkü diğerlerinden üstün olduğunu kanıtlamalıydı. Ya da ilk başta satışa girmeyerek, nabzı ölçenler ve sadece kızıştırıp aradan çekilenler.
Kesinlikle benim gibi boş vaktiniz olduğu bir gün katılmalısınız.
Güzel bir atmosfer. Yeni ilgi alanım olabilir : ))

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Sınavlar Sınavlar


Yarın günlerden KPDS.
Hayır kendimi tanıyamaz hale geldim, eskiden sisteme tamamen karşı olan ben, şuan tam da sistemin içindeyim. Hem de isteyerek! Sınavlara karşı olan ben,şu an tüm sınavlara hazırlanıyorum, bilgilerimizi ölçmediğini bile bile...
ÜDS, KPDS, ALES, KPSS, SPK ve diğer açılan tüm sınavlar...
Evet sürüye 1 kişi daha eklendi ve işin kötü tarafı bu sürünün bir başı dahi yok. Sanırım böyle oluyor kimse farketmeden çarkın bir dişlisi haline geliyor ve çalışmaya başlıyor.



Bakmayın bu serzeniştime canım öyle sürekli ders çalışan biri değilim hatta ders çalışamayan biriyim ama işte canımı sıkıyor bu durum.
Neyse ben biraz daha kendimi kandırıp, çalışıyormuş gibi yapayım.
Yarın sınava girecek herkese başarılar...

29 Nisan 2010 Perşembe

Ev yapımı Likör



Uzun bir aradan sonra tekrar yazıyorum. Ama ne de olsa yeni bir blogger olduğumdan, izleyicimde olmadığından birazcık da olsa vicdanım rahat...
Şu aralar yeni takıntılı olduğum konu ev yapımı likörler : ) evet merak sardım bu konuya, bunda tabi alkolmania'nın da etkisi büyük.
Kayra akademinin ev yapımı likör üzerine bir eğitimine katılmaya karar verdim.
Fakat mayıs ayında yokmuş, yeterli katılım sağlanırsa açılabilirmiş. Benimle gelmek ister misiniz?
Buyurun :kayrawinecenter
Efendim? tabiki de yapınca size de ikram ederim : )

Sanırım bu arada ilk işim kendime bir likör takımı almak.
Kahveye beklerim : )

4 Nisan 2010 Pazar

Ezel


Bizi Pazartesi akşamları görmelisiniz gerçekten ama konuşmamalı ve sormamalısınız hele ki daha önce Ezel izlemediyseniz “Bu kim ki şimdi? Aaa bu onun çocuğu mu?Ama ben anlamadım Ömer kim?” gibi sorularla asabımızı bozmayınız = ))
Doğrusu ben diğerlerinin aksine Ramiz Dayı ve Ezel için değil, Ali ve Cengiz için izliyorum gerçekten ve de Tefo…Aman Tanrım o ne süper oyunculuktur ..Bi de Jerry’in Tom ile oynadığı gibi oynamasalar Ali ile daha sevineceğim, bırakında bir bölümde de Ali kazansın sevgili senaristler.
Evet Show da izlediğimiz Ezelden çok farklı bir Ezel izliyoruz atv’de,pembe dizi kıvamında bir aşk hikayesi gibi.
Evet birçok yerde b.ka sardı senaryo,pek çok hata var..Ama bunlara rağmen olur böyle şeyler deyip,görmezden gelerek izlemeye devam ediyoruz.Ne de olsa Türk dizi tarihinde farklı bir hikaye ..
Tamam şaşırmanız normal, hiç benim izleyeceğim bir dizi değil Ezel…Şimdiye kadar izlemiş olduğum iki diziden(Yeditepe İstanbul ve İkinci Bahar) çok farklı ama başladım bir kere ,yapabileceğim bir şey yok şu saatten sonra.Hükümsüzdür.
İyi Seyirler =)

31 Mart 2010 Çarşamba

Alice in Wonderland



Olmamış!!! Oysaki büyük bir beklenti ile de gitmemiştim sinemaya ,çoğu arkadaşım gibi Tim Burton hayranı da değilim,tamam "Big Fish,Makas Eller ve Charlie'nin Çikolata Fabrikası" gibi filmlerini severek izledim ama hayran olduğumu kanıtlamaz bu durum. Alice hakkında da kötü bir niyetimde yok.Ama beğenemedim.Burada ilk sinema yazısı da olumsuz olsun istemezdim ama yazmadan da duramadım.Ne de olsa daha yeniyim ve pek de okuyanım yok bu sebeplerle bile birazcık negatif olabilirim bence = )
Ne renkler olmuş ne de karakterler…3D’ye oyuncular oturmamış..Aman Tanrım o ne silik bir kızcağızdı aynı zamanda..
Tamam bu kadar eleştiri sanırım yeter.Oysaki hiç adetim değildir ; olumsuz eleştiri..
Genelde severim izlediklerimi,okuduklarımı...
En kısa zamanda olumlu güzel birşeyler yazmalıyım..

29 Mart 2010 Pazartesi

Karakter

Karakterler yazmaya karar verdim ama sadece karakterler.Hiç bir hikayenin ya da romanın parçası olmayan...Yalnızlar ve yalnızlıklarının farkında bile değiller…Hepimiz gibi !
Belki burada da paylaşırım karakterlerimi ya da çok yalnız kalırlarsa dayanamayacak kadar ;öldürürüm!!!
Mutlu son yok çünkü….

26 Mart 2010 Cuma

Narziss ve Goldmund


Lisedeyken ilk Bozkırkurdu ile tanıdım Hermann Hesse’i. Alman Edebiyatından okuduğum ilk kişiydi ve sonra bağımlısı oldum Alman Edebiyatının.Çünkü gereksiz betimlemelerden uzak-Rusların aksine- ve eserin özünü çok rahat kavrayabileceğimiz şekilde yaratıyorlar.
Neyse benim asıl bahsetmek istediğim en son okumuş olduğum Yapı Kredi Yayınlarından Kamuran Şipal çevirili kitabı “Narziss ve Goldmund”dır. Narziss ve Goldmund ; kişilikleri tamamen farklı iki arkadaş ve biz bu arkadaşlıktan yaşam,ölüm,aşk,sanat ve en önemlisi de dostluk üzerine birçok şey öğreniyoruz.
“peki, sen bir gün nasıl öleceksin,bir annen yok çünkü?Annesiz insan nasıl sevebilir,annesiz nasıl ölebilir” Bu cümle için açıklama yapmama bile gerek yok yazarken ağlayabilirim…
“Tanrım?bizi büsbütün terk mi ettin?Yarattığın dünyadan soğudun mu büsbütün? Topumuzu silmek mi istiyorsun defterden yoksa? " Bir Ortaçağ hikayesi olmasına rağmen hiçbir şey değişmemiş gibi geliyor bana.Günümüzde yaşadığımız savaşlarda, depremlerde kaybettiğimiz insanlarımız. Yoksa gerçekten Tanrı, hepimizden kurtulmak mı istiyor!
Bilge Narziss’in yanında sanatçı ruhlu özgür Goldmund. İki dostta kendi yöntemleri ile mükemmele ulaşmaya çalışıyor,kendi öz benliklerini bulmak adına.
Eğer ki şuan hangi kitabı okusam ki diye tereddütteyseniz lütfen alın ve okuyun!!!
Benden istemeyin ama benim kitaplarım kıymetlidir = ))
Efendim ?Hermann Hesse’in diğer kitapları mı? Herşeyi benden beklemeyiniz canım
buyurun bakınız : http://tr.wikipedia.org/wiki/Hermann_Hesse

23 Mart 2010 Salı

Ah ulan Tanrı!!!


Ah ulan Tanrı!Sensin bu isyanımın nedeni!
Sen davranıp sökmeden yerinden
bak ne diyorum,sen davranıp sökmeden yerinden
Ben koparıp kendim fırlatıyorum sana taş yerine
yeryüzünden
Bu lüzumsuz kellemi!!!

K.İskender

19 Mart 2010 Cuma

12 Mart mı desem?


Gecenin sonundan bir kare =))

Geçtiğimiz hafta sonundan başlayayım anlatmaya ki şuan için zihnimdeki en taze anılardır kendileri.
Cuma günü kendisinin de yazarı olduğu Madam Brownie(bknz : http://www.madambrownie.com/) dergisinin tanışma partisi için İzmir’den arkadaşım Tansuçaa geldi . Haliyle yoldan gelmiş olduğundan karnı açtı “ hadi dışarıda kahvaltı yapalım” dedik.Amacımız köşedeki pastanede bir şeyler yemekti. Fakat niyeyse “hadi Kadıköy’e gidelim de deniz kenarında atıştıralım “şeklinde değişti. Bu sırada söylememe gerek var mı bilmiyorum ama alelade bir kıyafet saç makyaj sıfır bir şekildeyim. İş görüşmesi için Taksim’e gidecek olan Tansuçaya “hadi dedim bir çılgınlık yapayım sana eşlik edeyim,biraz vitrin bakar dönerim.” Bu cümleden sonra beni tanıyanlar biliyordurki ;benim vitrin bakmak için yola çıkmam demek uzun bir zaman dilimine bedel..Tabi arkadaşım görüşmeden çıktı ve İzmirden gelen diğer Madam Brownie’ler ile buluştuk bir şeyler yedik-tahmin ettiğiniz gibi akşam olmuştu- =)
Eee madem Cuma akşamı ve biz Taksimdeydik “Neden bir şeyler içmeyelim ki” dedik ve Kafe Pi’ye oturduk. BronxPi (bknz: http://www.bronxpisahne.com/) den bir biletçi çocuk geldi Hücumkedi ve Delta grupları sahne alacakmış .Tabii cebimizde para yok ve cumartesi geceside tanışma partisi var gidemeyeceğimizi söyledik bu sefer bilet satamayacağını anlayınca davetiye verdi bize… Eee tabi beleş bir aktivite olunca gidelim,mekanı da görmüş oluruz dedik =) Oktaylarda erkek erkeğe takılıyorlardı Taksimde..Onları da çağırdık ilk başta mırınkırın ettiler fakat davetiye olayını duyunca fikirlerini değiştirdiler.Ve bronx ‘un yolunu tuttuk.Pek de eğlendik.Mekanda şahaneymiş.Gece 3 de evdeydik sanırım ..
Bu kadar yazdım ana fikir mi ne?
Sabah köşedeki pastanede kahvaltıya gidecek bile olsanız , akşam için hazırlıklı olun =)

17 Mart 2010 Çarşamba

İstanbul


İstanbul'a taşındığımdanberi hemen hemen herkesin "ee napıyorsun?,nasıl gidiyor?,iş bulabildin mi?,dersler nasıl?...." gibi sorularıyla karşı karşıya kalıyorum ve birine anlattığımı başka birine anlatmamışsam vay halime aa dostlar...
Sonra hiç yapmadığım birşey yapmışım gibi karşıma çıkıyor.
Bende aşk,entrika,kariyer,dostluk,ihanet...ve ne yaşadıysam şu kısa dönemde burada paylaşacağım.Sonradan aaa ben bimiyordum,görmedim,duymadım olmasın...
Bilgilerinize =)

Emekleme Dönemi

Ve sonunda bende bir bloggerim = )evet artık dayanamadım uzun zamandır sıkı takipçisi olduğum bloglardan esinlenerek bende yazmaya karar verdim.

Ve başlıkda da dediğim gibi daha çömezim blog konusunda, yürümeyi koşmayı bilmiyorum belki ama çabuk öğrenirim.


Bu ilk yazım olduğu için kısa tutuyorum fakat bundan sonrakiler bu kadarla kalmayacak.

Adioss Amigoss